Can Baydarol: Maalesef Rusya’nın Ukrayna saldırısı ile ilgili haberler artık güncel yaşamın olağanı haline gelmeye başladı. Görüntüler acı verici olsa da, “savaş bu, böyle şeyler olur!” mealinde sözlerle geçiştirip duran bir psikoloji giderek yaygınlaşıyor. Oysa geçtiğimiz hafta Rusya’nın Karadeniz’deki en önemli gemisi, diğer ifadesi ile amiral gemisi Moskova büyük bir infilakın ardından battı. Ruslara göre bir kaza, ABD ve Ukraynalı yetkililere göre Ukrayna’nın attığı iki füzenin gemiye isabeti sonucunda ortaya çıkan bir durum.
Peki bu durumun ortaya çıkarttığı sonuçları nasıl yorumlamalı ve geleceğe yönelik bazı spekülatif düşünceleri alt alta nasıl yazmalı?
Öncelikle amiral gemisini, eğer ABD ve Ukrayna yetkililerin açıkladığı doğrultuda bir Ukrayna saldırısı ile kaybetmek durumu söz konusu ise, bunu Rusya tarafının hazmetmesi kolay değil. Rusya’nın bu duruma askeri terimi ile misliyle karşılık vermesi kaçınılmaz gözüküyor. Zaten hemen ardından yeniden Kiev’e ve Lviv’e yapılan füze saldırıları ile bu duruma tanıklık ettik.
İkinci olarak iki ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından yapılan İstanbul görüşmelerinin çöpe atıldığını da söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle ABD söylüyor, Ukrayna bir başarı hikayesi halinde bu durumun altını çiziyorsa, savaşın bitirilmek istenmediği, aksine uzatılması konusunda bir iradenin ortada olduğunu da kabul etmek gerekir. Başlangıçta savaş 2 gün sürer, sonra yeni fiili durum bütün itirazlara rağmen herkes tarafından kabullenilir şeklindeki Rusya’nın tezinin de çöpe atıldığı ortada.
Uzayıp giden bu savaşın ne tür değişimlere yol açacağı konusunda ilginç tespitlerin bir kısmına da, değerli dostum Leyla Tavşanoğlu’nun “Muhalif”de kaleme aldığı yazısında karşılaşıyoruz. Ünlü Fransız tarihçi ve Rusya uzmanı Alexandre Adler’in Belçika’nın “Le Soir” gazetesinde yayınlanan demecindeki görüşlerine yer veren Tavşanoğlu’nun yazısındaki en ilgi çekici saptama, Parkinson hastası Putin’in Ukrayna’da hezimete uğrayacağı, en geç Haziran ayında bir saray darbesi ile iktidarının sonlandırılacağı. Ne diyelim, Adler’in görüşlerinin gerçek olup olmadığını Haziran’da göreceğiz.
Yine aynı yazıdan referansla, özellikle Moğol asıllı Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Rusya’nın Çin ile yakınlaşmasına da muhalefet ettiği sonucu ortaya çıkıyor. Şoygu’ya göre bu yakınlaşma Sibirya’yı Çin’in siyasi ve ekonomik olarak sömürgesi haline getirecek. Dolayısı ile Rusya’nın Çin ile değil, Batı ile ittifakta bulunması daha doğru bir seçenek. Dedik ya Rusya’daki iktidar mücadelesinin sonuçlarını bekleyip göreceğiz.
Tabi bu arada ülkemizi yakından ilgilendiren bazı noktaları da yeniden gözden geçirmekte yarar var.
Öncelikle yeniden amiral gemisine dönersek.
Rusya’nın batan Moskova’nın yerine koyabileceği Karadeniz’de başka bir gemisi yok. Benzer büyüklükte iki gemisi Akdeniz’de. Bunları Karadeniz’e sokabilmesinin tek yolu bizim Boğazlar’dan geçiyor. Peki Türkiye buna izin verebilir mi? Kesinlikle hayır. Şu ana kadar başarıyla uyguladığımız 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi böyle bir geçişe imkan tanımaz. Böyle bir geçiş Sözleşme’nin sonu olur ve çok büyük savaş riskleri ile karşı karşıya kalırız. Peki Rusya Türkiye’yi zorlar mı? Kesinlikle hayır, zira şu anda Montreux Boğazlar Sözleşmesi Karadeniz’e dışarıdan yapılabilecek her türlü müdahaleye karşı Rusya’nın da güvencesi.
İkinci olarak Türkiye’nin artan stratejik öneminden bundan önceki yazılarımda bahsetmiştim. Son günlerde popüler olan nokta enerji meselesi. Diğer ifadesi ile başta Almanya olmak üzere AB ülkelerinin Rus doğal gazına alternatif gaz arayışı. Bu alternatif yol kaçınılmaz olarak Türkiye’den geçiyor ve Türkiye’yi jeo stratejik olarak çok daha önemli hale getiriyor.
Peki bu durum, Rusya’dan gaz almayın, biz gemilerle Avrupa’nın ihtiyacını karşılayalım diyen ABD’nin çıkarlarına uygun mu? ABD gazının hem kalitesi hem de fiyatı düşünüldüğünde AB’nin çıkarları ile örtüşmediği gerçek olmakla birlikte yeni tartışmalara ve sahada değişen pozisyonlara da önümüzdeki günlerde tanıklık edebiliriz.
Son olarak, artan önemimize istinaden ekonomimizin “bir şekilde” düzeleceğine yönelik söylemlere karşı da bir çift söz söylemekte yarar var. Öncelikle o şeklin ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Eğer Rus Oligarkların paralarının güvenli limanı olabileceğimiz konusunda bir beklenti varsa, bu durum bizi de Rusya ile birlikte ambargo uygulanan ülke haline getirir ki; düşünmesi bile korkutucu. Evet, ben de artan önemimize istinaden Türkiye’nin çok ciddi bir yükseliş trendine gireceğine inanıyorum. Bunun için izlenmesi gereken ama mevcut iç politika koşullarında neredeyse imkansız gözüken yol ise çok belli: ekonominin mantığına uygun bir faiz politikasının derhal devreye sokulması ve hukukun üstünlüğünün mutlaka sağlanması.
19/04/2022