Bir tutam lavanta…
Erken sabahları severim. Hele hele bahar ve yaz aylarında…
O dinginlik, sessizlik, yeni bir başlangıç duygusu, insanın ruhuna iyi geliyor.
Parklar, bahçeler şenleniyor, türlü renkte çiçekler, hanımeli kokuları, limon çiçeğinin kokusu…
Bizim sokaktaki incir ağacı iyice yaprakladı, geçenlerde yağan yağmurun yapraklara düşmesi ve ordan zerrecikler halinde sağa sola sıçramasını izledim, sesi dinledim. Tarkovski filmi inceliğinde…
Haa lavanta çiçeği demişken, yastık altına koyulmalık olmak üzereler. Doğanın sunduğu bazı incelikleri maalesef insan köreltiyor hatta yok ediyor. Anlık hevesler, ihtiraslar…oysa, her şey bambaşka olabilirdi. En başta da insan, çok başka türlü olabilirdi, yalansız, dolansız, dürüst, temiz olabilirdi insan. Bu büyük bir ütopya değildir esasında…
Ne kadar anlamaya,empati yapmaya çalışırsan çalış, kimi insan davranışlarını anlayamıyor, adlandıramıyorsun. Kötülük diyeyim ben buna. Kötülüğün, değersizliğin ruh hali…
Elimde, bu hastalıklı ruhları iyileştirecek bir iksir yok elbette.
İnsan üzülüyor tabiki, görüyorsun, yaşıyorsun, hissediyorsun. Kimileyin emek veriyorsun. Yazdığın sayfalarca yazının, bitmemiş bir romanın, bitirdiğin bir şiirin kaybolup, sırlara karışması gibi bir şey… o emeğe mi yanarsın, o hevesin kursağında kalmasına mı üzülürsün… hangisiyiyse artık. Ya da hepsi.

Güzel bir sabahtan Günaydın…
Lavanta çiçeklerini seviniz.
Güzel bir Mayıs sabahı.
Saat:07:50

Kalekapı/Trabzon.

























